Yapılan ısrarlara rağmen Lozan Barış Görüşmeleri'nde anlaşmaya varılamayınca Musul, Türk - İngiliz ikili görüşmelere bırakılmıştır.Son olarak Milletler Cemiyeti Genel Kurulu'nda alınan kararla Musul'un Irak'a bırakılması'na ve Irak'ın 25 yıl boyunca İngiliz'lerin manda yönetimi altında olmasına karar verilmiştir.Daha sonraları da Irak’ın Musul petrol gelirinden alacağı aidatın %10’nu Türkiye’ye 25 yıl süreyle ödenmesi taahhüt edilmiştir.Ancak Türkiye, yaşadığı sıkıntılardan ve acil maddi ihtiyacından dolayı 500.000 bin İngiliz Altını ile Musul'daki petrolü bırakmıştır.Halbuki şu anda bu çevrede çıkan günlük petrol, bu fiyata tekabül etmektedir!
2.Abdulhamit'in Petrol Haritası
Sultan İkinci Abdülhamid’in hazırlattığı haritada Güneydoğu Anadolu’nun neredeyse tamamında yüksek ölçekte petrol rezervinin olduğunun saptandığı belirtildi.
Sultan II. Abdülhamid özellikle 1800′ün son çeyreğinde tüm dünyada gündeme gelen ve stratejik bir maden olduğu kabul edilen petrol için büyük çaba harcadı. Yetişmiş jeoloji ve maden mühendisi olmaması Devlet-i Aliye’nin elini kolunu bağlıyordu. Ancak uğruna savaşların çıkartılacağı, yeni bir dünya düzeninin oluşturulacağı petrolün ehemmiyetini anlayan Abdülhamid sıkıntıları kendi fedakarlıkları ile aştı. Hazine-i Hassa’dan, yani padişahın şahsi malından ödenek çıkartılarak geniş kapsamlı bir petrol rezervi çalışmasına girildi. Sultan’ın kendi parasıyla yaptırdığı çalışmada yabancı ve yerli mühendisler yer aldı. Musul ve Bağdat havalisinde, Dicle ve Fırat nehirleri havzasında petrol taraması yapıldı. Alman maden mühendisi Paul Groskoph ve Habip Necip Efendi yönetimindeki araştırma ekibi çalışmalarını 22 Ekim 1901′de Sultan II. Abdülhamid’e sundular.
Bu zamana kadar söylenen ancak mahiyeti hakkında bir bilginin bulunmadığı “Sultan’ın petrol haritası” sadece Güneydoğu’da değil, Hakkâri ve Bitlis gibi illerde de petrol bulunabileceğini öngörüyor. Haritayı hazırlayan heyet, Bitlis Suyu denilen çayın kıyısı boyunca önemli petrol rezervleri tespit etmiş. Heyetin başkanı Paul Groskoph, petrol noktalarını tek tek tespit ettiklerini aktarırken, takip ettikleri güzergâhı da detaylı bir biçimde anlatıyor. Petrol havzasını dolaşan Paul, Siirt tarafında ve Dicle Nehri kıyısında zengin petrol rezervlerinin bulunduğunu belirtiyor. Dicle Nehri kıyısındaki noktalarda yeterli araştırmayı yükselen sulardan dolayı yapamadıklarını da raporuna ilave eden Paul, nehrin kıyısı dışında, Dicle’nin kıyı şeridi boyunca uzayıp giden yüksek dağlarda da petrol bulunduğunu kaydetmiş. Yine de o dönemin teknik imkanları açısından 900 metre yükseklikteki bu dağlardan petrolün çıkarılması ve nakliyatının zor olacağını eklemeyi unutmamış raporuna. Güneydoğu Anadolu’nun neredeyse tamamı ve Doğu Anadolu’nun bir kısmını kapsayan petrol haritasında Diyarbakır, Mardin, Bismil, Hazro Çayı etrafı, Sinan, Batman Çayı etrafı, Dicle bölgesi, Midyat, Bedran, Tulan, Siirt, Botan Çayı etrafı, Habur, Fındık, Cizre, Habur Çayı etrafı, Bitlis Çayı kıyısı ve Hakkâri (Çölemerik)’de önemli petrol yataklarının bulunduğu kaydediliyor.
Özal'ın Talabani ve Barzani'den Musul'u İstediği Konusu
(Geçen aylarda gündeme gelen Turgut Özal'ın Musul'u istediğine dair haberin ayrıntılarıdır.)
Irak Cumhurbaşkanı Talabani tarihi bir dönemin perde arkasını anlatıyor: Cumhurbaşkanı Turgut Özal, benden ve Barzani’den Musul’u istedi. Biz de ona, “Kürtlerin özerkliğini kabul etmeye hazırsanız düşünmeye hazırız” dedik..
Kürt sorununu çözmek için Turgut Özal’la uzun görüşmeleriniz oldu değil mi?
-Evet oldu..
* Korkut Özal, Özal’ın Kürt sorununu çözmek için Türkiye’nin adını bile Anadolu Cumhuriyeti olarak değiştirmeye hazır olduğunu söyledi. Turgut Özal size de söz etti mi?
- Bunu duymadım. Ama size bir şey anlatayım. Özal benden çatışmayı durdurmaları için Öcalan’la görüşmemi istedi. O sırada Süleyman Demirel de hükümeti kurmaya hazırlanıyordu. Başbakan Demirel’i evinde ziyaret ettim. Turgut Özal’ın benden Öcalan’la görüşmemi istediğini söyledim. Ne diyorsunuz diye sordum.
* Demirel ne dedi?
- “Talabani, siz hür bir adamsınız. İstediğinizi yapabilirsiniz. Size kalmış” dedi. Bunun üzerine Öcalan’a gittim ve ateşkese razı ettim. Yeniden Türkiye’ye geldim. Bütün Türk liderler çok memnun oldu. Mesut Yılmaz’la havaalanında yaptığımız konuşmayı hatırlıyorum. Bana “Talabani, Türkiye için çok iyi bir şey yaptın. Nevruz kan akmadan geçti” dedi.
* Sonra PKK nasıl ateşkesi bozdu?
- Daha sonra Özal yeniden çağırdı. Benden gidip “ateşkesi uzatması için Öcalan’la yeniden konuşmamı istedi. Ben de benimle bazı Türk Kürt parlamenterin gelmesini istedim. Sonra Ahmet Türk’le birlikte Bekaa’ya gittik ve Öcalan’la konuştuk. Ve süresiz ateşkese ikna ettik. Ama daha sonra Diyarbakır yakınlarında çok kötü şeyler oldu. Bir grup Kürt savaşçı izinden gelen silahsız masum askerleri öldürdü. Bu olay yeniden çatışmaları alevlendirdi.
* Yani Öcalan PKK’yı tam olarak kontrol edemedi mi?
- Öcalan’ın bu saldırı ve suç için talimat verdiğini zannetmiyorum. Aksine… O sırada ben Mekke’de Hac’daydım. Öcalan’ı telefonla aradım. Bu suçu ve saldırıyı kınamalısın dedim. Kınamadı.
* Eğer kınasaydı belki de her şey farklı olur muydu? -Evet ikna etmişti. Farklı olabilirdi.
* O zaman PKK’yı tam kontrol edemiyordu demek .
-Bunu siz söylüyorsunuz.
* Nurettin Yılmaz’ı tanıyorsunuz değil mi?
-Evet çok iyi tanıyorum.
* “Sizin Özal’la yaptığınız bir konuşmayı açıkladı. Yılmaz’a “Özal’ın size Türk-Kürt federasyonu teklif ettiğini ve sizin de kabul ettiğinizi söylemişsiniz. Doğru mu?
- Federasyon değil. Irak’ın geleceğini tartışıyorduk. Cumhurbaşkanı Özal, İngilizler’in adil olmayan biçimde Türkiye’den kopardığı Musul iade edilirse Saddam’a karşı savaşa gireceğini söyledi. Bunu Arap ülkelerine bildirmiş. Bana ve Barzani’ye de Musul iade edilirse buna Iraklı Kürtler’in nasıl yaklaşacağını sordu. Ben ve Barzani “Eğer Türkiye Iraklı Kürtler’in özerklik taleplerini kabul etmeye hazırsa, belki biz de sizin talebinizi kabul edebiliriz ama tüm Iraklı Kürtler ne düşünür bilemeyiz” dedik. Ama öylesine konuştuk. Ortada herhangi bir plan yoktu.
* Özal o sırada Türk-Kürt federasyonu fikrini açıkça da ortaya atmıştı aslında.
-Evet söylemişti. Ama söylediğim şekilde bizimle konuştu.
* Özal, Kürt sorununu çözmek için çok uğraşıyordu. Ölümünü duyduğunuz zaman ‘çözüm uzun süre donduruldu’ diye düşündünüz mü?
- Özal bence büyük bir liderdi. Türkiye’nin demokratikleşmesi için çok uğraştı. Ekonomik politikayı değiştirdi. Türkiye için de federasyona inanıyordu. Ama Almanya gibi bir federasyon düşünüyordu. Etnik kimliğine dayanan bir federasyon değil. Özal’ın ölümü hem Türk halkı hem de bütün dünyadaki Kürtler için büyük kayıp oldu.
* Eğer yaşasaydı, Kuzey Irak’ı da içine alacak Türk-Kürt federasyonu gerçekleşir miydi?
- “Eğer” diyorsunuz. Bu çok önemli bir “Eğer.” Bir şey söyleyemem.
(Yine geçtiğimiz günlerde Merhum Turgut Özal'ın eşi Semra Özal, Barzani'yi ziyaret etti.Görüşmeye, oğlu Ahmet Özal ile birlikte giden Semra Özal, Kuzey Irak’taki gelişmeleri yerinde görmek amacıyla ve Barzani’yi geçmişe dayalı dostlukları nedeniyle bu ziyareti gerçekleştirdiklerini söylemişti.)
Türkiye'deki Petroller
Türkiye'ninde her ne kadar azda olsa bazı yerlerde petrol yatakları bulunuyor.Örneğin Batman'da 1 Milyar Varillik Petrol bulunmuştu.Bulunan bu petrolün Türkiye'nin 1 yıllık ihtiyacından daha fazla olduğu açıklanmıştı.40 Milyar Dolar değerinde hesaplanan petrol ile ilgili TPAO'dan şu açıklama yapılmıştı.
Türkiye 2007’de 32 milyon ton petrol tüketti. Tüketilen petrolün varil karşılığı ise 217 milyon adete denk geliyor. Yapılan hesaplamaya göre, Batman’ın Raman sahasındaki 1 milyar varillik petrol Türkiye’nin yıllık ihtiyacının yaklaşık 5 katı büyüklüğünde. Yeni rezerv petrolün varilinin 40 dolar olduğu düşünüldüğünde 40 milyar dolarlık bir parasal büyüklüğe de sahip. TPAO 2007 yılında 2 milyon 130 bin ton yani toplam petrol tüketimin yalnızca yüzde 6.7’lik bölümünü yerli üretimle karşıladı. TPAO bu oranı yıllık yüzde 15’e çıkarmayı hedefliyor.
Ve Belkide bu özel dosyanın en can alıcı noktasıda burası.Acaba şu an Musul, Türkiye topraklarında olsaydı? Hergün 1,5 Trilyon akan bu zenginlik ile;
- Ortadoğu barış ve huzurla yaşar,
- Kürdü de, Türk'ü de barış içinde olur
- Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri arasında güçlü ilişkiler olur
- Ermenistan, soykırım iddiasını yine sürdürür , ancak hiçbir Avrupa Ülkesi bunu kabul etmeye cesaret edemez
- Türkiye'nin Avrupa Birliği gibi bir derdi ve ihtiyacı olmaz, aksine kendi Türk Birliğini kurar
- Türkiye İslam dünyası'nın Lideri olur ve dinine sahip çıkar
- Ve belkide Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta 'Öldürmeyeceksin!' demesine gerek kalmaz
- Ve en önemlisi de Binlerce Mehmed'i şehit eden ve Ülke ekonomisine büyük zararlar veren PKK veya herhangi bir terörist uzantısı ile UĞRAŞMAZDI!